AŞK BİR HATIRADIR MAZİDEN KALAN (2)

Çocuk için gün nedir ki…

Belki birkaç saniye.

Kafasını kaldırdığında çadırı bulmak gerektiğini, akşamın olduğunu farkediyor.

Dağlarda bir gariplik var.

Tüm canlılar, sesleriyle kayboldular.

Tepelerden bir poyraz uğultusu geliyor.  Ve poyraz sesini kısınca çan seslerine kalıyor meydan.

Hele son kalan güneş parçacıklarının gazel rengiyle birkaç parça buluta çarpması, beni daha bi tedirgin ediyor.

Belki de Hakkı Bulut’un, “Poyraz eser yücelerden, kalbim delinmiş her yerden" dizeleri, Anadolu yaylalarında bu dağların hepimizin içini sızlattığının alameti.

Tüm bu korkularımın üzerine basıyorum feryadı. İki gözüm iki çeşme; "Ben köye gideceğim"

"Yapma yavrum”, "etme oğlum", “oyuncak değil köye gitmek…”

Nihayet ağlaya ağlaya, gündüzün de yorgunluğuyla gözümü kahvaltı sofrasında açıyorum.

Oyun ne güzel bişey.

Çayırda koş, yüzen adalarda zıpla. Gündüz gene çok kısa. Yine akşam, yine ürpertilerim, yine ağla ve uyu.

Sabah müjdeli bir haberle uyanıyorum, "Köye giden olursa seni de göndereceğiz."

Seviniyorum ama gündüzler gene yok.

Dereye varıp biraz suda göletlerde oynuyoruz, çayırda suda yüzen çayırlarda zıplıyoruz, hoop akşam.

Müjdenin üzerinden üç gün geçince, köye gidecek bir adam haberi geliyor.

" -Hanifi, Navrız Hanifi sabah gidecekmiş köye. Bunu da gönderelim bizi perişan etmesin.”

(devam edecek)