BİR KÖRÜĞÜME BAKTIM, BİR DE YANINDA DURAN EKMEĞE!

DAĞDAYIM.

Arıcılık yapıyorum.

Her yayla sabahı olduğu gibi, bu sabah yine semaveri ateşleyince, semaverden aldığım iki közü de körüğümün üzerine koyuyorum. (arıcı körüğü)

Haziranın ilk günleri.

İsa'nın (as) rivayet edilen doğumunun üzerinden, 2024 tane yıl geçmiş.

Bir körüğüme baktım, bir de yanında duran ekmek poşetine.

"Ekmek de bir dumanın ucunda olurmuymuş yav" dedim.

Arama motorumdan (içsesimdem) "duman" kelimesi ne zaman geçse, Meyrik merhumun kocasının Şoray'a verdiği röportajı hatırlarım, "Neden ölmüştü?" sorusuna,

"Duman" deyişi hafızamdan çıkmaz. (Verem/ tüberkülozun o dönem halk arasında bir adı da duman. Bizim körükten çıkanla sadece sesteş olduklarından, arama motoru taa elli yıl geriye götürüyor.)

Az sonrasını bilemeyeceğimiz bir hayatı adımlarken, bir yayla gününde Yener bey'le tanıştık.

Şubat felaketi sonrası daha yakından tanışma fırsatımız oldu.

Haftayı aşkın oldu, "Ede seni köşe yazarı yaptım" dedi.

ELİM İŞTEYKEN

AYNI dönemi paylaştığımız insanlarla, faydalı işler yapabileceksek ne mutlu. "Başüstüne Yener Bey" dedim.

Emek yoğun işlerde çalışıyorum. Arı, bağ, kazma, kürek. Kış aylarında bir ara Toki de tesisatçılık yaptım.

Pek çok tekstil fabrikasında "işçi" olarak hayatımı idame ettim.

"Emek" ya da "emekçi" kelimelerinin karşılığını kendimde buluyorum.

Bunu övgü olsun diye değil, yazılarıma gecikirsem "mazeret" olsun diye yazıyorum.

Elim işteyken yazı yazamıyorum.

Affola.