Size bir hikâye anlatacağım.
Bir baba yaz tatili başladığında 3 çocuğunu yanına çağırıp onlara yaz tatili için 1000’er TL vereceğini söyler. Parayı verirken ise iki şart sunar.
Birinci şart yaz sonunda paranın tamamını tekrar alacaktır.
İkinci şart ise bu paranın yanında bir de hediye gömlek istemiştir.
Kardeşler parayı alır almaz hemen yaz tatillerini ve harcamalarını planlarlar.
Kardeşlerden bir tanesi, yol kenarında su satarak para kazanma kararı verir. Bunun için iki ihtimali vardır, ya parasıyla şişe alacak ve evlerinin önündeki arktan bu şişelere su doldurarak satacak ya da zaten çok ucuz olan bakkaldaki sulardan satın alarak satmayı tercih edecektir. Bu kardeş, paranın tamamı ile bakkaldan su alıp yol kenarında satma kararı alır. Bu sayede hem az yorulacaktır hem yaz sonunda babasına borcunu ödeyecektir hem de kar ettiği para ile halasının yanında tatil yapacaktır.
İkinci kardeş el becerisi ile ağaçtan süs eşyası yapıp, bunu da çarşıda çok daha fazla kar ederek satma kararı verir. Bunun için parasının yarısı ile bir tane bisiklet alır. Diğer yarısıyla da bir testere, bir kıl testere, biraz zımpara ve biraz boya alır. Köy evinin arkasındaki ormanlık alanda, kurumuş ağaç dallarından küçük süs eşyaları hazırlayıp bisikleti ile her gün çarşıya inecek ve hazırladığı bu eşyaları satacaktır. Buradan kazandığı parayla ise kış boyunca okul ihtiyaçlarını karşılayacağı parayı da biriktirmiş olacak ve bir tane bisiklet sahibi olacaktır.
Son kardeş ise parasıyla önce arkadaşlarıyla o hayalini kurduğu 1 haftalık kampı gerçekleştirecek daha sonra ise uzun zamandır istediği bilgisayar oyununu alacaktır. Yazın sonuna geldiğinde ise nasıl olsa arkadaşlarından yine borç bulabileceğini ve babasına borcunu ödeyebileceğini düşünmektedir. En azından bol bol oyun oynayarak çok güzel bir yaz tatili geçirecektir.
Yaz sonuna gelindiğinde 3. Kardeş sıkıntıya girmiştir. Çünkü okullar açılacağı için arkadaşlarında para kalmamış, parası olan ise borç vermek istememiştir. Para bulabilmek adına bir arkadaşına aldığı bilgisayar oyununu yarı fiyatına satmış, bir diğer arkadaşı için en sevdiği formasını vermiş üstüne üstlük her birine borçlarını öderken bir de yemek ısmarlayacağını vaat ederek zar zor 1000 TL parayı toplayabilmiştir. Hem elindeki oyundan olmuş hem formasını kaybetmiş hem yeniden borca girmiş hem de 5 kuruşu kalmamıştır.
Gelin bu hikâyeyi bize uyarlayalım.
2008 yılında ABD krizden çıkmak ve uluslararası talebi canlandırabilmek adına ucuz dolar politikası yürütmüş ve tüm Dünya’ya 3.5 Trilyon Dolar’a yakın para dağıtmıştır. 2013 yılı sonunda ise ekonomisi düzelme sinyalleri veren ABD, bu parayı yavaş yavaş geri toplayacağını ilan etmiştir. (Hikâyedeki babaya çok benziyor değil mi?)
Bu süre zarfında gelişmekte olan ülkeler yukarıdaki 3 kardeşin davranışlarına benzer davranışlar sergilemiş. Bazı ülkeler 1. Kardeş gibi bazıları 2. Kardeş gibi bazıları ise 3. Kardeş gibi davranmıştır.
Türkiye’de sıkı para politikası ve reformist davranışlar sayesinde döviz fiyatı uzun süre sabit kalmıştır (2001-2009 arası). Bu dönemin olumlu etkileri olduğu gibi, bazı olumsuz etkileri de olmuştur. Ucuz ithal mal sebebiyle ham madde üretimi zarar görmüş, büyük üreticiler ham madde teminini ithal ürünler ile sağlamaya başlamıştır. Bu durum ne yazık ki Türkiye’yi büyük bir montaj atölyesine çevirmiştir. (Örneğin 1. Kardeş köyün kaynağından su doldurup satmak yerine zaten ucuz olan suyu satın alıp satmıştır.) Bu dönemde döviz baskısı oluşmadığından suni bir ekonomik büyüme trendi yakalanmış, ancak üretim alışkanlığı kaybedilmiştir.
Akabinde ABD’nin ucuz para dönemine geçmesiyle birlikte, Türkiye bu parayı piyasaya hızlı sürebilmek adına inşaat odaklı bir ekonomiyi ilk plana almıştır. Yapılan büyük inşaatlar, lüks yaşam odaklı konut projeleri ile ülkenin her yeri yüksek maliyetli ancak katma değersiz demir yığınları ile dolmaya başlamıştır. (Burası da 3. Kardeşin yaptığına benziyor.) Toplum, hiç yaz bitmeyecekmiş gibi harcamaya, borçlanmaya ve günün zevklerini yaşayacak ürünler alabilmek adına adeta bir yarışa girmiştir.
TÜRKİYE İÇİN YAZIN SONU GELMİŞTİR!
Ve bu gün!
İşte şu anda Türkiye için yazın sonu gelmiştir. Vakit artık ucuz paranın sahibine geri dönme vaktidir.
Üretimden kopuk, hammadde ithalatına alışmış, koca bir montaj tesisine dönmüş ülkemiz ne yazık ki aynı 3. Kardeş gibi şen şakrak bir 10 sene geçirmiş ve kış bütün sertliği ile merhaba demiştir.
Dövizdeki aşırı yükseliş ithalat odaklı üretim yapan firmaları ciddi bir sıkıntıya sokmuş, ham madde ithalatının çok fazla olması sebebiyle ihtiyacımız olan çoğu ürünün fiyatları artmış, TL’nin aşırı değersizleşmesi sebebiyle alım gücümüz azalmıştır.
Geçmiş yıllarda çok düşük faizlerle aldığımız borçların ödeme zamanı gelmiş, bu ucuz para hiç bitmeyecekmiş gibi borcu borçla kapatma niyetindeki firmalar, daha yüksek faiz ile daha fazla borçlanmaya başlamıştır.
Aynı dönemde akıllı kardeş gibi davranan bazı gelişmekte olan ülkeler ise (Endonezya, Kore, Hindistan gibi ülkeler) bu ucuz para dönemini tamamen üretim, ar-ge ve bilimsel çalışmalar için harcamış ve ekonomisini gerçek manada üreten ve büyüyen bir ekonomi haline getirmiştir. (aynı 2. Kardeşin yaptığı gibi)
Türkiye elbet bu krizden de çıkacaktır. Ancak ders alınacak mıdır? Bilinmez. Bilinen tek şey kolay para bulma döneminin sonuna gelindiği ve cefa çekme zamanının geldiğidir.