ELİF’İN babası, onun şimdiki yaşından birkaç yaş büyüktü.
Balarısı sokmasına orta şiddette alerjim vardı.
Babam da malum arıcı.
Sonbaharda babam "Bal sağımı" yaparken, ben "bir ıslık mesafesinden" fazla ARIHU*na yaklaşamazdım.
Dalak dediğimiz el ayası gibi parça balı verir; Serpme ise "şunu somur", (sıvalı sırlanmış - sıvanmış) kısmı varsa, “Al oğlum ye" derdi.
“Beni arı sokar baba" diyemezdim korkumdan.
TÖRE BOZULMUYOR MİHRİBAN
O, dünyanın en güzel balını yemenin tabii bedeli, üç - beş tane arı kesin sokardı.
Hasat günleri benim, yüzümden gözümden arı şişiği hiç eksik olmazdı.
Gene o günlere gönderseler gider miyim?
Elbette gene giderim.
Velhasıl, “Seneler asırlar değişse bile eski töre bozulmuyor Mihriban"
*Arıhu; Doksanlı yıllara doğru, modern (fenni) arı kovanları yaygınlaşmadan önce, tüm kovanların üst üste kışlatıldığı, küçük bir arı barınağı.