Önceki gün misafir olduğumuz bir akşam toplantısında anlattılar:

**

Büyük şeytan, bir gün küçük şeytanları toplar.

Gruplar halinde görev yerlerini tebliğ etmeye başlar.

- Siz, 3-5 kişi Amerika’ya gidin!

- Tamam..

- Siz, 1-2 kişi İngiltere’ye gidin!

- Tamam..

- Siz, 2-3 kişi İsrail’e gidin!

- Tamam..

Bir bir, iki iki, üç üç..

Bir iki.

İki üç.

Üç dört.

Derken geriye kalır 60-70 kişi.

Büyük şeytan, çayından bir yudum alır, gerisin geriye kaykılır.

- Sizler de Türkiye’ye gidin!

Kalan 60-70 küçük şeytan, gitmek istemezler.

- Yok! Gitmiyoruz.

- Gideceksiniz. Size ‘gidin’ dedim.

Küçük şeytanlar ısrarlı bir şekilde:

- Yok! Yok büyük şeytan. Biz Türkiye’ye gitmiyoruz.

Giderdiniz, gitmezdiniz…

Büyük şeytan der:

- Yok, gideceksiniz.

Küçük şeytanlar der:

- Yok, gitmeyeceğiz.

Büyük şeytan iyice sinirlenmeye başlar.

Ancak belli de etmez.

Sonunda şöyle sorar:

- Tamam. Ama neden gitmek istemezsiniz?

Küçük şeytanlar, kafalarını yere eğerler ve mahçup şekilde şöyle derler:

- Yahu bu Türkler var ya bu Türkler…

- Eeee, ne olmuş bu Türkler’e…

- Onlar her suçu işliyorlar, sonra da bizim üstümüze atıyorlar.

- Nasıl, nasıl?

- Bir suç işliyorlar, bir günah işliyorlar. Sonra da ‘şeytana uyduk’ diye bize suç atıyorlar.

**

Kıssadan hisse.

**

Günahı işleyip, sonra da ‘şeytana uydum’ diyen bir milletiz.

Tıpkı, mutfak tüpünü çakmak ile kontrol ettiğimiz gibi.

**

Buyrun, bir başka nükte:

**

Günlerden birgün şeytanın yolu bir köye düşer.

Keyfi yerinde olan şeytan, sırtını bir ağaca dayar ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemeye başlar.

Şeytan kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetir.

Buzağı bu az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamaz, debelenmeye başlar.

Debelenme sonrası boynundaki ip çözülür.

Koşarak annesini emmeye giden buzağı süt kovasını devirir.

Sağdığı süt ziyan olunca sinirlenen genç kadın eline geçirdiği odunu buzağıya vurunca yavru yere yığılır.

Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalamayıp bir çiftede kadını yere serip öldürür.

Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp ineği tüfekle vurur.

Silah sesini duyan kadının kocası, karısını yerde cansız yatar babasını da elinde tüfekle görünce silahını çekip babasını öldürür.

Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam, bu kadar acıya dayanamayıp intihar eder.

Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan, şöyle der:

“Bu felaketi de şimdi bana yüklerler. Buzağının ipini gevşetmekten başka ben ne yaptım?”

**

Kimi zaman ne yaptığımızı sonradan fark ediyoruz.

Sizler, ancak size ulaşan haberlerle sınırlı kalıyorsunuz; duymadığınız o kadar haber oluyor ki…

Nutkunuz uçar!

**

Çözüm süreci.

Gezi olayları.

Taksim patlaması.

İşsizlik oranlarının çift haneli rakamlara ulaşması.

Doların hızla yükselmesi.

Altının değer kaybetmesi.

**

Bir korku duvarı oluşturulmaya çalışılıyor.

Esnafın malını-mülkünü yağmalayan, kamunun düzenini bozmaya çalışan insanlara bakıyoruz.

Onları ‘haklı göstermeyi’ kendine görev edinmişleri izliyoruz.

Ortada sadece ‘ağaç’ meselesi yok.

Siyaset farklı.

Olaya bakış farklı.