BEN her zaman özellikle belediyelerde şunu savunurum; “Başkan seçilen kişi, kendi kadrosunu kurması en doğal hakkıdır ve bu hakka hiç kimse müdahil olmamalı!”

Olmamalı çünkü beş yılın sonunda eğrisiyle doğrusuyla vatandaşa hesap verecek olan tek kişi vardır; o da belediye başkanının kendisidir.

Başkanın kurduğu kadrolara eleştiri olur mu, pek tabii olur ama neticede o başkan, başarıya o kadrosu ile ulaşacağı inancıyla yola çıktığı için, bu eleştirilerden etkilenmeden yoluna devam etmelidir.

Lafı hiç eğip bükmeyelim, konu Dulkadiroğlu Belediye Başkanı Mehmet Akpınar ve kurduğu kadro…

Eleştirilerin en yoğunu iddialara göre hiç bir niteliği olmayan bir düğün salonu işletmecisi ile bir muhtarın başkan yardımcısı yapılması konusu…

Akpınar Başkanın bizzat kendisine bu konuyu sorduk.

Açık söyleyelim, bizde soruyu sorarken hafif eleştiri kıvamında söze girmiştik.

RAVANDA TADINDAKİ BAŞKAN YARDIMCISI

İ bir yöneticidir, kötü bir yöneticidir, bu farklı bir tartışma konusu ama şu bir gerçektir ki, Mehmet Başkan profesyonel bir politikacı değil, dümdüz, içinden geçeni dobra dobra konuşan bir insan.

Her iki başkan yardımcısını da neden atadığını anlattı ve bana da çok makul gerekçeler olarak geldi.

Özetle; Düğün saloncu için, “Yola çıktığımda yanımda hiç kimse yokken o Gelecek Partisi’nden istifa edip yanımda yer aldı, vefa borcum var ve kadroyu tamamlayıcı bir unsur olarak görüyorum…” dedi.

Beylik sözler etmemize gerek yok ama bizce çok insani bir bakış açısı…

Diğer başkan yardımcısı Resul Arslanhan’a gelince…

Görevi süresince nasıl bir yöneticilik yapar, belediyeye ne katkı sunar şimdiden kestiremiyoruz ancak bildiğimiz bir şey var ki; -bu sütınların yazarının da uzun yıllardır tanıdığı- Resul Arslanhan, sinirleri alınmış, tam bir halk adamıdır ve kırsaldaki insanımızın dilinden de en iyi o anlar.

Son beş yıldır her gördüğüm Bertizli’ye ravanda pekmezi sorup elime geçmese de “Bizim Resul, ravanda tadında bir adamdır.” 😜

Üstte de dediğimiz gibi; Başkanlar, kadrosunu kurarken istediği kişilerle çalışırsa başarıya ulaşır.

Bekleyelim, görelim…

Ha bu arada: Anahtarlar pencerede, tavukta pişer tencerede…

AYASOFYA’YA İMAM OLDU DERSİN!

AYYAŞLIĞI ve gayrıyasal işleri ile tanınan Bekri Mustafa, bir gün yoksul bir mahallede Küçük Ayasofya Camii’nin önünden geçmektedir...

O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur.

Cemaatin beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu, sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa’yı ‘hoca’ zannederek namazı kıldırmasını söylerler.

“Yok, ben hoca değilim” dese de, dinlemezler ve zorla öne geçirirler.

Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun kapağını açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar.

Cemaat, cenazeyi defnettikten sonra Bekri Mustafa’nın ölüye ne söylediğini merak eder.

Bekri Mustafa gülerek cevaplar ve ne dediğini şu cümlelerle anlatır:

“Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu dersin. Onlar durumu anlar...”

YATACAK YERİ YOK

AŞURECİ YÖNETİCİLERİN

EKONOMİK sıkıntıların had safhaya ulaştığı bir dönemde Muharrem ayı bahane edilerek dernek, vakıf ve belediye bütçelerinden bedava aşure işinin cılkını çıkartan yöneticilerin…

YATACAK YERİ ÇOK

BELÇİKA İHH’NIN

BİR Hayat Kurtar projesi kapsamında Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerde engelli hale gelen ihtiyaç sahibi kişilere akülü ve tekerlekli sandalye yardımında bulunan Belçika İHH’nın…