Benim hangi siyasi görüşe sahip olduğumu uzun yıllar kimse bilmedi.

Bir gazetede çalışırken ‘komünist’, ‘solcu’, ‘sosyal demokrat’ bildiler.

Başka bir gazetede çalışırken ‘liberal’ sandılar.

Daha bir başka gazetede çalışırken de ‘muhafazakâr’ dediler.

Ama hiçbir zaman ‘milliyetçi’ kimliğimi bilemediler.

Çok yakınlarımız ‘ülkücü’lüğümü, ‘milliyetçiliğimi’ bilirlerdi.

MHP sevdam ‘tüm engellemelere’ rağmen devam etti.

En azından ‘sandıkta’ tercihimi yaptım.

**

2009 yerel seçimlerinin ardından, ‘siyasi yönümün’ de kamuoyu tarafından bilinmesi gerektiğine karar verdim ve Ömer Özkan’ın ilçe başkanlığında partiye kayıt oldum.

Sağolsunlar, delege de seçtiler.

Bütün düşüm ‘partili’ belediye meclis üyesi, ‘partili’ belediye başkanı, ‘partili’ il genel meclisi üyesi olmaktı.

Bütün düşüm ‘bir gün’ partiye ilçe yöneticisi, ilçe başkanı, il yöneticisi, il başkanı olmaktı.

Ancak bunlar sadece ‘düş’te kalıyor.

Çünkü ‘sistem’ her yerde aynıdır.

Hep ‘ötekileşme’ çalışmaları var, sistemin içinde.

‘Berikiler, ötekiler’ ayrımı var.

Benim ‘MHP’li meclis üyesi ya da belediye başkanı veya MHP’nin ilçe-il yöneticisi ya da başkanı olma gibi bir şansım asla yok.

Siyasi kimliğimin açığa çıktığı ‘dört’ yıl öncesinden bu güne anladığım o.

**

Genel merkez “Kahramanmaraş’ı ötekileştirmiş’ bir görüntü sergiliyor; yaşanan sıkıntıları görmezden geliyor.

Ayrışmaları fark etmiyor.

Tek milletvekili Mesut Dedeoğlu da ‘il-ilçe benden değil, ne hali varsa görsün’den öteye gidemiyor.

Çünkü il-ilçe kendisinden uzakta kalıyor.

İl başkanı ‘bütünleştirici’, ‘birleştirici’ kimliğini ön plana çıkartamıyor.

Adeta ‘nemelazım’ zihniyeti taşır gibi bir hali var.

İl yönetimi de ‘üç aşağı-beş yukarı’ aynı fikirde.

İlçe başkanı ve ilçe yönetimi de, tıpkı il başkan ve yönetimi gibi.

Genel merkez-milletvekili-il teşkilatı-ilçe teşkilatı dörtlüsü ‘daha güçlü bir MHP için ne yapabiliriz?’i konuşmuyor.

“Amannn… Biz günümüzü dolduralım…” zihniyeti ile iktidara gitmek ‘mucize’dir.

Yerelde seçim kazanmak ‘havanda su dövmektir’

**

Kahramanmaraş’ta il-ilçe teşkilatı yerelin sorunlarını gündeme taşımakta yetersiz kalmıyor, çünkü taşımıyor.

Kent içerisinde trafik keşmekeşini dillendirmiyor.

Yanlış yapılanmayı konuşmuyor.

İmardaki sıkıntıları gündeme getirmiyor.

Ulaşımdaki ‘başıboşluğu’ giderecek önerilerde bulunmuyor.

İl-ilçe teşkilatı, arada bir o da ulusal konuları içeren açıklamalar yapıyor; hepsi o kadar…

**

Önceki gün akşamüzeri aniden sağanak yağdı...

Dolmuştayım.

Batıpark’ı geçtik, Mağralı’ya döndük… Sel aşağı doğru akıyor. Üst kesimlerden gelen yağmur suyu, sistem yetersiz olduğundan yer altına düşmüyor. Logarlar tıkalı.

Kısıkkaya’dan polis merkezinin bulunduğu bölgeye ilerlemeye çalışıyoruz.

Yoldaki sel suları, neredeyse kaldırımlara taşıyor.

İlerliyoruz.

Sanki bir tufan var. O sırada dolu da başlıyor, yağmaya…

Yatılı Bölge’yi geçiyoruz, Necip Fazıl’ı geride bırakıyoruz. Alparslan Türkeş bulvarından Akçay kavşağından Serinkent’e dönüyoruz.

Müthiş bir sel var.

Küçük binek araçlar zor çıkıyor.

Dolmuşcular dikkatli.

Arnelia AVM’den yukarıya dönüp, Çocuk Hastanesi’ni dolaşıyoruz.

Her yer aynı.

Bindiğim dolmuş, yeniden aşağı dönüyor; Bediüzzaman Bulvarında ilerliyoruz.

Sıkıntı aynı.

Derken, ben emniyet müdürünün konağını geçtikten sonra iniyorum.

Halk anlatımı ile “anam bi yaaamur, biiii yaaaamur yayiii ki, sanki göğden sürahinen boşaltii…”

Halk anlatımı ile “Sel sele getti edem Maraş…”

**

Dolmuştaki insanlar, yağmur suyu hattının yetersizliği karşısında isyan ediyor.

Kimileri ‘çok ağır eleştiriler’ yapıyor.

Kimileri ‘yahu ne yapsınlar, böyle yağmur mu görüldü’ diyor.

Kimileri, ‘bu şehir büyük şehir olicimiş…’ dalgasında.

Ama görünen o ki, yerel yönetimin bir zafiyeti var ortada.

**

Peki bunları kim gündeme getirecek.

Elbette ki, muhalefet…

İki gün önce döşenen asfaltın kalktığını, kentin üst kesimlerinden taşınan toprak ve taşlarla asfaltın yeniden bozulduğunu kim anlatacak.

Elbette ki, muhalefet…

**

Tamam da, bu şehirde muhalefet var mı?

Eee, bana noluyor o zaman da ‘muhalefet olayım’?

En iyisi ben de AK Partili mi olayım, yoksa…

**

AK Partili olmak ayrıcalık mı?

Elbette değil.

AK Partilisi de, MHP’lisi de, CHP’lisi de, bilmem ne partilisi de bu ülkenin insanıdır.

Kanunlar önünde herkes eşit ise, hizmetlerden de herkes eşit düzeyde yararlanmalıdır.

Ancak, baktığımızda öyle olmadığını görüyoruz.

Bir ötekileştirme, berikileştirme harekâtıdır gidiyor.

Gidiyor da, buna da sanki muhalefet çanak tutuyor gibi.

Uygulamalar yanında, sessizlik te bunu gösteriyor.

Oysa sorun çözmenin birinci yolu, öncelikli şekli konuşabilmektir.

Sorunun bir parçası olmak isterseniz, sorunu çoğaltabilirsiniz.

Ama çözümün bir parçası olmak için de çözümün yolunu görmek gerekiyor.

**

Gelelim meseleye:

Mesele AK Partili olmak ya da olmamak değildir.

Mesela ben AK Partili değilim ama Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sorunlara yaklaşım tarzını takdir ediyorum.

Beğeniyorum.

“Van munit”le ‘halk kahramanı’ oldu.

“Evdeki yüzde 50” ile farklı bir tablo ortaya koydu.

“Sabrımızın sonu var” ifadesi de, “Onların anladığı dilden konuşuruz” da başka bir fotoğraf karesi.

**

Peki, “AK Partili olmak” nedir ya da “AK Partili olmak” nasıl tarif edilir?

İşte bu sorunun cevabını bulamıyorum, bir türlü.