GEÇTİĞİMİZ hafta yaygın medyadaki ülke gündemi Taksim Gezi Parkı olayları, Kahramanmaraş’ın gündemi ise Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kemâl Karaküçük’ün yaptığı basın toplantısıydı.

Öncelikle çok kısa şekilde Gezi Parkı olaylarındaki Başbakan Erdoğan’ın tavrına değinmek istiyorum.

Benim kişisel görüşüm; keşke Başbakan Erdoğan meydan okumasaydı da, “Taksim’deki protestocu gençlerde benim vatandaşımdır. Tepkilerini normal karşılıyorum ve mesajlarını da aldım…” deseydi inanıyorum ki gerginlik bir anda biter, ülke de normale dönerdi.

Peki Erdoğan’ın partisi bu 15 günlük süreçte –kimilerinin iddia ettiği gibi- oy kaybına uğradı mı?

İlk defa oy kullanacak olan nötr seçmende elbette etkisi olmuştur ancak genellemeye vurursak zaten o protestocuların büyük çoğunluğu Ak Parti’ye oy vermeyen kesimdi.

Bu konuya bir Amerikan seçim stratejisi ile nokta koyalım.

ABD siyaseti ikiye ayrılır. Bir Cumhuriyetçiler, bir Demokratlar diye…

Çoğunluk seçmenin tarafı bellidir ama seçim sonucunu belirleyen kesim ise muallâkta olanlardır. Amerikan politikacısının en sevdiği seçmen profili, muallâkta olan seçmendir. Yani her seçimde oyu değişken olanlar.

Çünkü iktidarı o muallâktaki seçmen belirler, bu nedenle de seçim kampanyalarında politika üretilirken mutlaka bu göz önünde bulundurulur.

Örneğin Obama’ya fakirler ve orta-alt gelir grupları oy veriyorsa ve ne yapılırsa yapılsın o oylar ondan koparılamıyorsa, onların dışında kalan Amerikan seçmenine odaklanarak seçim kampanyası yürütülür.

Diyeceğim o ki, Erdoğan’ın Kasımpaşalı tavrı bir çoklarının hoşuna gitmese de, kendisine oy veren seçmen, onun bu kabadayı tavrından hoşlandığı için onu fenomen yapıyor. O Taksim protestocuları zaten ne yapsa ne etse de Erdoğan’a oy vermeyecek kesimdir.

Başbakanın umursamaz tavrının doğru olduğunu savunmuyorum ama seçmen yapısına bakınca politik olarak doğru bir tavır olduğuna inanıyorum.

Despot değil, demokrat lider

HAFTA sonunda bir işim nedeniyle Ticaret ve Sanayi Odasına gittiğimde, Başkan Kemâl Karaküçük’ün de odada olduğunu öğrenince yanına uğradık.

Odasında bir kısım yönetim kurulu üyeleri de vardı ve değişik konularda sohbetlerine tanık oldum.

Yaklaşık 90 dakika kaldığım odasında Başkan Karaküçük, her konuda herkesin fikrini soruyor, hatta susan kişiyi bile teşvik edip konuşturarak fikrini alıyordu.

Otorite ve liderlik konusuna son derece hâkim olmasına karşın çoğulcu ve katılımcı bir politika izleyerek despot değil, demokrat bir lider olduğunu kanıtlıyordu.

Balduk yönetimlerinde de yönetim kurulu üyelerinin fikri sorulur ancak “Hoca bildiğini okur” misali sonra üç kişi bir araya gelip karar alır, diğer üyeler de o karara imza atardı.

Geçmiş yönetimin Başkanı liderdi, Karaküçük’de lider. Ancak aradaki fark, birisi despot diğeri demokrat lider. Fark burada…

Başkan Karaküçük sohbet edilmeden, dinlenilmeden kendisini dışarıya pek yansıtmayan bir özelliğe sahip. Oysa birkaç saat sohbet ettiğinizde, sorup soruşturduğunuzda vizyon bakımından ne kadar geniş bir perspektife sahip olduğunu gözlemleyebiliyorsunuz.

İnsanları sonuna kadar dinlerken gözlerinin içine bakması, dinledikten sonra güzel cümlelerle karşıt görüşlere katılmasa bile izah tarzıyla kendine çekmesi, lider özelliği sayılıyor. Zaten bir lideri lider yapan en önemli özellik, yönettiği insanların zihniyetine yaptığı vizyon katkısıyla ölçülür. Başkan Karaküçük işte bunu yapıyor.

Başkan Karaküçük’ün projeleri

ÇOK iyi hatırlıyorum ki, Kemâl Bey ilk göreve geldiği günlerde hep metinden yapardı konuşmalarını. Şimdi dikkat ediyoruz önünde satırbaşı notları oluyor ama irticalen konuşuyor.

Geçen hafta oda fuayesinde yaptığı basın toplantısında da 33 dakika süren bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında aklımızda kalan en önemli dört proje, Tomsuklu Organize Sanayi Bölgesi, Bölgesel Havaalanı, Serbest Bölge ve Germenica Antik Kenti ile ilgili çalışmalara ağırlık verileceği konusu oldu.

Başkanın bu açıklamaları kentin siyasi ve ticari kulislerinde en çok konuşulan konular oldu. Bu projeler bir kısım tarafından “ütopya” olarak değerlendirilirken, daha optimist düşünenler tarafından da “olabilinirliği yüksek projeler” olarak değerlendirildi.

Başkan Karaküçük’e bu değerlendirmeleri sorduk. Aldığımız yanıt şu şekilde oldu:

“Yönetimimizde ‘ben’ değil, ‘biz’ düsturu hâkimdir. Her çalışmamızı bir ekip çalışması olarak görüp ondan sonra yola koyuluyoruz. Artı şu bir realitedir: Siyasi iktidarın desteğini mutlaka arkamıza almazsak yol katedemeyiz. Bu nedenle milletvekillerimizle her zaman diyalog ve konsensüs prensibiyle çalışıyoruz, elele vererek bu dönemde kentimizde çıtayı daha da yükseklere taşıyacağımıza inanıyorum…”

Görünen o ki, uzun ince bir yola çıkılmış. Bize de çıktıkları bu yolda destek olmak düşer.