Şarkılar eskir, sözler eskir, bir sen eskimezsin, bir sen Keriman.
Eskimemenin mümkünü var mı Keriman.
Geniş açıdan evrene bakıp, bir nebulada yıldızların doğumunu izleyip, bir süpernovanın küllerinden bir gezegenin yaratılışını, o gezegenin parçacıklarından vücudumuzun yükselişini, sonra geri dönüşüme doğru akışını izleyeceğiz.
Üstünde dolaştığımız dev kütlenin, bir yıldız kütlesi, bir karadelik kütlesi karşısında hesabının bile yapılmayacağını bileceğiz,
Ve sonra, "bir sen eskimezsin, bir sen Keriman" diyeceğiz.
Sadece kulaklarımızın duyduğu bir sanat eseri, bir kainat kadar geniş hissettiğimiz yaratılmış benliğimizin bir yanılsaması.
BU BAHARDA GELMEZ İSEN
"Bu baharda gelmez isen"
Baharı ve baharın gelişini,
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan yeni nesil dünyalı kuşaklar, nasıl anlamaya çalışacak.
Güz olacak, yaprak dökülecek, kuru bir çöp kalacak dalda hayata dair.
Kış gelecek tipi ile kar ile boğuşup gün sayacaksın çileli zaman dilimleri geçecek diye…
Nisyan ile malul olup, senden önceki nesillerin yok olduğunu unutup, her cemreyle yeniden bir yaşam serüvenini umacaksın.
Karların eridiği yerden, fasılasız yaşam azminin canlandığını görüp börtü böcekten, çayır çiçekten öğreneceksin baharın nasıl bir fırsat olduğunu.
Ve baharı öğrenen insana anlatacaksın, sanatı, duyguyu, hissi, kalbi yada ruhu;
"Bu baharda gelmez isen"... Dediğinde bir kutsal bulacaksın.
GELMEZ İSEN SİL BENİ
"Gelmez isen, sil beni beni…”
Ben gidip başkasını bulmayacağım.
Kaf ve Küf dağlarının arasında doğmuşum.
Belki "Beton apartmanların sağır duvarları" arasında doğsam, derdim ki;
Bayrağımın dalgalandığı her yer vatanımdır.
Değil öyle.
Doğduğum yer vatanımdır ve üstünde bayrağım dalgalanıyorsa bu dünya nefes almaya değer.
Ne ben başkasının vatanında yaşayabilirim ne de başkası vatanıma bayrak dikerse nefes alabilirim.
Gün gelirde, Allah korusun diğer kavimler, Türk kavmine galebe çalacak olursa (ki inşallah devletimiz her daim güçlenip teyakkuzda olursa, galip biz oluruz) benim gideceğim yer, vatan toprağının ya altıdır ya üstü.
MARAŞ KUTSALIMDIR BENİM
Maraş kutsalımdır benim.
“Ben” demeyi pek sevmem ama, sadece kendi bedenime, kendi irademe kefil olduğum için ben diyorum.
Benim gibi düşünen yüzlerce, binlerce insan görürsem o zaman “biz” derim.
Öğrencilik yıllarımda Bursa'da yaşadım. Yedi yıl Urfa’da yaşayıp, Urfa'dan eşimi seçtim.
Emirdağ'da acemi birliğimi, Ilgaz'da usta askerliğimi yaptım.
Hepsi ikinci memleketimdir. Hepsini canımdan öte severim ama,
SON NEFESTE BİLE
Doğduğum şehir, Kaf ve Küf dağının arkası Maraş'ı bana yurt vermişse Kadir Mevla, nefes alacağım ve son nefesimi vereceğim yer burasıdır.
Ortadoğu ateşinde, İsrail'in saldırganlığında, Mezopotamya kargaşasında,
Fırat 'ın suyu çekildiğinde, gideceğim hiç bir yer yok.
Ölümle 35’li yaşlarda tanıştım.
Karaçam'da, Taşpınar’a doğru giderken, motorumun tekerinin bir kaymasıyla öğrendim, dünyaya hükmedilmeyeceğini.
Herşeyi bırakıp gitmek zorunda kaldığımızı ve yapabilecek hiçbir şeyin olmadığını.
Ameliyata aldılar, tekrar şalterlerimi indirdi tabipler.
Platinlerimi alırken yeniden şalter kapattılar.
Pandemi geldi bir kısmımızı aldı.
Deprem geldi alabildiği kadar kopardı götürdü.
Tesadüf gene mühletim varmış. Hala “bahar” kelimesinin anlamını biliyoruz.
Hollywood filmi Jumanji değil, ya da yakar top oyunu değil ki can biriktirelim.
Dünya dediğin, bu kadar, buraya kadar.
MARAŞ DA MARAŞ
O yüzden, Maraş için yazarım, Maraş için yaşarım, Maraş için var ya da Maraş için yokum.
Sağlam kafa sağlam vücutta bulunursa, biz sağlam bir Maraş inşası için çalışalım ki; 80 milyon da, 8 milyar da sağlıklı, dirlikli, müreffeh olsun.
Her medeniyet kendi doğduğu yerde oynasın.
Biz de türkümüzü söyleyelim;
"Anlamadın anlama sen
Şu gönlümde farklısın sen
Bu baharda gelmez isen
Sil beni beni”
Belki birgün "telgrafın tellerini de kurşunlarız."