DULKADİROĞLU Belediyesi'nden fil istedik, “Tüm piyonlarımı alın ama fili vermem” şeklinde bir eylemler zinciri okudum.

Bugüne kadar sessiz sedasız beklememin en temel sebebi, “Filin sahibi kim?” sorusuna net bir cevap veya delil bulmaktı. 

Her büyük organizasyonda olduğu gibi, Dulkadiroğlu Belediyesi'nin yeni yönetiminde de, hizipler, ekoller, akımlar, gruplaşmalar olması gayet doğaldır.

Diğerleri bir yana dedim, Başkan Yardımcısı Fatih Yıldız başkan ile Mehmet Akpınar başkan bilgeliği, sağduyuyu temsil ediyor benim yanımda.

Bir de sağdan soldan ekibe dahil olup benim bakış açımla "eyvallah" deyip yönetime aldıkları yol arkadaşları.

Mahallemdeki “imar” ve “yapı çarpıklığı” konusunu sosyal medya platformlarına taşıdığımda 1. derece cezai işlemleri uygulayacak zabıtadan sorumlu başkan yardımcımızın kendini uçak moduna alması, “Filin sahibi Lütfü bey (temsili) olabilir" yorumunu aklıma getirdi.

Bugün bu yorumu destekleyen bir haber daha aldım eşimden.

Eşim  ve komşularımız çarpık, usulsüz, ruhsatsız bu sanayi yapılaşmalarını resmi olarak şikayet ettiklerinde, akabinde eniştem beni aradı, “Şikayet dilekçelerindeki soy isimlerin çoğu Ardıç'mış diye sanayici arkadaşlar şikayetçi olmamanız için bana rica ettiler”

Bu ikinci maddi delil, filin sahibinin Lütfü bey ekolü olduğuna hükmetmem için.

Dilekçe varmadan dilekçedeki isimler file fısıldanmış.

Bu ve benzeri konular bir kenara dursun,  konumuzla alakalı diğer “eylem”e gelelim.

YIKARLAR, YIKAMAZLAR, YIKMAZLAR!

MAHALLENİN Göllülü Yusuf Çavuş Caddesi'ndeki terziden, kasaba, pastaneden diğer küçük esnafa "ruhsatsız" gerekçesiyle zabıta ceza kesmiş.

Altı ticarethane, üstü mesken ruhsatlı binanın sahibi Mustafa arkadaşıma sordum; “Terziye de zabıta ceza yazmış, bir teyit alabilir miyim?” dedim.

"Evet" dedi ve ekledi; "Bizim terzi İbo'ya, kasaba, pastaneciye de... "

Eyi de aga, burdan sayın başkanımıza seslenelim, islam jargonuna hakim bir insandır.

Farz olanı es geçip, (İmara aykırı fabrika tipi yapılar) garip gurebanın, küçük, çevreye veya mahalle halkına hiçbir rahatsızlığı olmayan 20- 30 m² lik dükkanlarına ceza yazmak, farz dururken müstehap bir amel ile uğraşmaya benzer!

Ki, şu olasılıkları aklıma getirir;

1) Eski yönetimden kalma bürokratlar, yeni yönetimi halkın gözünden düşürmek için “kumpas” benzeri uygulamalara girişip, "yasalar böyle emrediyor başkanım" moduna alabilir.

2) Lütfü abim, sanayici arkadaşlarına yüze duramayıp, garip gurebayı, (fili vermemek için) piyon olarak kullanmış olabilir.

Çünkü, sonbaharda sanayici Mehmet abinin zeytinlerini toplamaya gittiğimizde "Ben de YRP’nin yönetimindeyim..." şeklinde arabada bizimle sohbet ediyordu.

Yeni yönetimin "biti kanlanmış" (orta boy işletme boyutuna yaklaşmış) bu sermaye sahiplerine vefa borcu olabilir olasılığı yabana atılır bir ihtimal değil.

3) En acı ihtimal ise, eşim ve komşularımız arasında dillendirilen, Mehmet Akpınar başkan için, “O bölgede bir cezaya ya da yıkıma başlarsak, yüzlerce ruhsatsız evi ve dükkanı da yıkmalıyız / yıkarız” demiş/ dedi diyorlar.

Yıkarlar, yıkamazlar, yıkmazlar bilemem ama mahallelim bu “tehdit”ten çok incinmiş.

RUHUMA ASLA!

ABA altından sopa ile halkın gönlüne sahip olunmaz!

Hele ki ruhuna asla…

Buyurun önce farz olandan başlayın.

Yani fillerden!

Sonra vacip, sonra sünnet, zahar sıra müstehap ibadetlere de gelir.

Nafile ibadetlere sıra geldiğinde, terzi İbo’ya usulünce eksiklerini tebliğ eder, belli bir süre verirsiniz, gereğini yapmazsa, ondan sonra gerekeni yaparsınız!

Güçlü için zayıfı, garip gurebayı harcamak çok zoruma gitti de (sesimi çıkaramadım değil tabi:)) sesimi çıkardım. (gururla)

“Susarsam sen matem et.

Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.”