Türkiye’de maaş ile çalışan herkesin gözü kulağı Aralık ayında yapılacak Asgari ücret tespit komisyon toplantısı ve Ocak ayında açıklanacak enflasyon verilerinde.
Enflasyon Ekim ayında %25,24 ile son 16 yılın en yüksek oranına ulaşırken Kasım ayı itibariyle TÜFE bir önceki aya göre 3,64, ÜFE ise 6,47 puanlık bir düşüş sergiledi.
Bu düşüşlerin akabinde Kasım ayı itibariyle bir önceki yıla göre TÜFE %21,62 ÜFE ise %38,54 seviyesine indi.
Açıklanan bu oranların ardından vatandaşın aklında iki soru var;
1-)Enflasyon gerçekten düştü mü?
2-)Enflasyon gerçekten %21,62 mi?
İlk sorudan başlayalım isterseniz.
Enflasyonla topyekûn mücadele programı sebebiyle, özellikle kamu kesiminin bazı ürün kalemlerinde vergilerden vazgeçmesi, bununla beraber gıda, giyim ve elektronik sektöründe yapılan ”2 aylık %10 indirimler” otomotiv ve mobilya sektöründe stokları tüketmek amacıyla tüm bu indirimlere ilave yapılan ek indirimler fiyatların düşmesine sebep oldu.
Bununla beraber, ekonomide yaşanan daralma sebebiyle ciddi oranda iç talebin azalmış olması, petrolün son iki ayda 80 dolardan 60 dolar seviyelerinin biraz altına inmiş olması ve bununla beraber döviz fiyatlarındaki düşüşlerin akaryakıt ve ulaşım fiyatlarına yansıması da enflasyonun düşmesinin önemli etkenlerinden birisi oldu.
Bu şartlar altında, hem yurt içinde enflasyonu düşürmek için yapılan kısa vadeli indirimler hem de cari açığımızın en büyük nedenlerinden olan enerji fiyatlarının düşmesi enflasyonda kısa vadeli bir düşüş eğilimi oluşmasına sebep oldu.
Kısaca fiyat düşüşlerine istinaden enflasyonun belirli bir oranda düşmesi bu mücadele kapsamında zaten beklenen bir durumdu.
ENFLASYON RAKAMI GERÇEĞİ YANSITMIYOR GİBİ!
Gelelim ikinci soruya,
Enflasyon gerçekten %21,62 mi?
AB üyelik süreci devam eden, Dünya’nın en büyük 18. Ekonomisi olan bir ülkede, istatistiki verilerin doğru ve eksiksiz yayınlandığını varsayabiliriz. Dolayısıyla bu enflasyon oranının 400 başlıklı enflasyon sepetinden kaynaklandığını düşünebiliriz. (Enflasyon sepeti içerisinde toplu iğneden, gündelikçi ücretine, pike takımından soğuk çaya kadar 407 farklı ürün grubu bulunmaktadır.)
“””Aksi bir durumda zaten bu yazıları yazmanın da çok bir anlamı olmayacaktır.”””
Tüm bu yayınlanan istatistiki rakamlara rağmen, özellikle alt ve orta gelir grubunun en büyük harcama kalemini oluşturan, ısınma, barınma, gıda, sağlık ve giyim harcamalarında enflasyon rakamının bu seviyelerin üzerinde olduğu aşikâr.
Hali hazırdaki enflasyon rakamı gerçeği yansıtmıyor gibi görünüyor. Ancak istatistiki sonuçlar, veri havuzunun değişmesi ile farklı sonuçlar verebilmektedir! Örneğin bugün için alt ve orta gelir grubuna ait enflasyonun bir çırpıda %30’un üzerinde olduğunu örneklerle paylaşabiliriz.
Doğalgaz geçen senenin aynı ayına göre %40,
Benzin geçen senenin aynı ayına göre %17,
Et fiyatlarının geçen senenin aynı ayına göre %15-25,
Süt ve süt ürünü fiyatlarının %25-35,
Ulaşıma yönelik bilet fiyatlarının %35-45,
Mobilya, beyaz eşya ve elektronik ürünlerin fiyatlarının %30-50
Aralığında arttığına hep beraber şahit olduk.
Dolayısıyla yayınlanan rakamın doğru olmasının yanı sıra, ülkenin en büyük kesiminin ana harcama kalemlerini yansıtmadığını düşünebiliriz.
Gelelim önümüzdeki döneme ait düşüncelerime,
Enflasyon, sistematik ve reformist yaklaşımlarla kontrol altına alınabilecek bir sorundur.
EN YÜKSEK ENFLASYONA SAHİP 10. ÜLKE KONUMUNDA!
1990’lara kadar tüm Dünya’da enflasyonun yer yer üç haneli olduğu dönemlerde Türkiye, Enflasyon sorununu en derin yaşayan 25 ülkeden birisiydi, ancak 1990 yılı başından itibaren Yeni Zelanda’nın öncülüğünde yine tüm Dünya’nın enflasyonla etkili mücadele etmesi ile gelişen ve gelişmekte olan ülkelerde artık enflasyon diye bir sorun kalmadı.
Türkiye ise geldiğimiz gün itibariyle, Venezüella, Sudan, Kongo, Arjantin, Libya, Angora, Sudan, Suriye ve Surinam’ın ardından en yüksek enflasyona sahip 10. Ülke konumunda!
Bu indirimlerin sadece 2 aylığına süreceğini düşünürsek ve yılbaşından itibaren vergi, harç ve ücret artışları ile birlikte fiyatlarda yine gözle görülür bir artışın olabileceğini öngörebiliriz.
Bununla beraber hali hazırda içinde bulunduğumuz ekonomik koşulların düzelme eğilimi göstermemesi, talebin ve üretimin azalması, döviz fiyatlarının hala yılbaşına göre %35 civarında artıda olması, yapısal reformlar ile ilgili henüz bir adım atılmamış olması da bu enflasyon düşüşünün kısa süreli olduğu gerçeğini de unutturmamalıdır.
Özetle yapılan bu kısa süreli mücadele ile enflasyon için henüz en kötünün geçtiğini söyleyemeyiz.
Sadece devletin ücret artışlarını düşük tutabilmek adına yaptığı, geçici bir enflasyon düşüşü hamlesi olarak görebiliriz.