Türkiye 2001 krizinin akabinde, 17 yıl sonra yeni bir ekonomik kriz ile karşı karşıya.

Yaşadığımız bu krizinin birçok sebebi olmakla beraber emin olun ki en az sebebi rahip Brunson!

Öncelikle bugünlere nasıl geldik bir kaç örnek sunarak yazıma başlamak istiyorum.

Türkiye’nin 2002 yılı kişi başına ortalama geliri 5.445 TL iken kişi başı ortalama borç miktarı (bankalara) 100 TL idi. (Yıllık gelirin %2’si)

2017 yılına gelindiğinde ise kişi başı ortalama gelir miktarı 38.660 TL, kişi başı borç miktarı 5.292 TL seviyelerine gelmiş idi. ( Yıllık gelirin %14’ü)

Buradan çıkartacağımız sonucun vahimliğini şöyle izah edeyim. 15 yılda gelir seviyemiz yaklaşık 7,5 kat artmışken aynı dönemde yalnızca bankalara olan borç miktarımız yaklaşık 52 kat artmıştır.

Borçluluğa bir de ulusal anlamda bakalım; (aşağıdaki tabloda Türkiye’nin 2002 2017 yılları arasındaki borç miktarını görebilirsiniz.) 2001-2002 kriz yıllarında özel sektör ve kamunun toplam borcu GSYH’nın ( Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla) %50’sini aşmış bir durumdayken, Ak Parti hükümetinin 2008 yılına kadar gerçekleştirdiği reformlar ile %36 seviyelerine kadar düşmüştür.

2008 yılı sonrasında tercih edilen tüketim ve inşaat endeksli ekonomi modeli ile dış borç seviyemiz sürekli artmış ve 2017 yılında borçluluk miktarı yine %50 seviyesinin üzerine çıkmıştır. (Kriz seviyesi)

Yıllar

GSYH

Toplam Borç (Kamu+Özel Sektör)

Toplam borcun GSYH oranı

2002

236338

129601

55%

2003

313776

144168

46%

2004

402951

161147

40%

2005

499874

170575

34%

2006

547832

208107

38%

2007

677438

250035

37%

2008

776643

280932

36%

2009

646892

268879

42%

2010

772365

291809

38%

2011

831695

303867

37%

2012

871125

339667

39%

2013

950355

390085

41%

2014

934856

402286

43%

2015

861879

397690

46%

2016

862745

421434

49%

2017

851045

438000

55%

Yine aynı dönemde ihracat, ithalat ve cari açık rakamlarımıza bakacak olursak; (aşağıdaki tabloda 2002-2017 arasındaki tüm rakamları görebilirsiniz.)

VATANDAŞI BORÇLULUĞA SÜRÜKLEYİCİ YATIRIMLAR

Ne yazık ki hammadde ithalatı ve ihracat arasındaki dengenin çok değişmediği, bununla beraber ithal ürünlere olan satın alma iştahının hiç eksilmediğini görebiliriz. Söz konusu yıllarda aşırı ve ucuz dolar dönemi de geçirilmiş olmasına rağmen ne yazık ki gerekli yatırımlar yapılmamış, sürekli vatandaşı borçluluğa sürükleyici yatırımlar tercih edilmiştir.

Yıllar

İhracat

İthalat

cari işlemler açığı

2002

31334

41399

10065

2003

36059

51553

15494

2004

47252

69633

22381

2005

63167

97539

34372

2006

73476

116774

43298

2007

85534

139576

54042

2008

107271

170627

63356

2009

132027

201963

69936

2010

102142

140928

38786

2011

113883

185544

71661

2012

134906

240841

105935

2013

152461

236545

84084

2014

157610

251661

94051

2015

143388

242177

98789

2016

142529

198618

56089

2017

156992

233799

76807

2008 yılı itibariyle inşaat odaklı borçlanma, sanayi üretiminin artmaması, düşük faizli kredilerle vatandaşın tüketime yönlendirilmesi, katma değerli üretime finansman sağlanmaması, yüksek teknoloji ürünlerine odaklanılmaması ve ar-ge’ye çok az yatırım yapılması bu günlerin temelini atmıştır.

Bununla beraber eğitim sisteminin yetersizliği sebebiyle oluşan kalifiye çalışan ihtiyacının artması, vatandaşın tasarrufa yönelmemesi, tarım ürünlerinde dahi ithalata odaklanılması, hayvancılık sektöründeki plansızlıklar, iç siyasi karışıklıklar, komşularımızda yaşanan savaş ortamı ve ucuz para döneminin sona ermesi ile beraber, ekonomik bozulmanın iyice ayyuka çıktığı bir dönem yaşanmıştır.

2015 yılından sonra ise Suriye’de yaşanan iç savaş sebebiyle ülkemize gelen 3 milyon mülteci, fetö, pkk ve ışıd ile mücadele, her yıl gerçekleşen seçimler sebebiyle oluşturulan seçim ekonomisi düzeni, sistem değişikliğine hazırlık sebebiyle mali disiplinin bozulma eğilimi bugünlerin hazırlığını tamamlamıştır.

Ekonomiyi takip edenlerin 4-5 senedir bahsettiği kriz ne yazık ki göstere göstere gelmiştir. Trump ile yaşanan son dönem siyasi krizi ise bu ekonomik krizin ihtiyaç duyduğu kıvılcımdan daha öte bir hamle olmamıştır.

Kısa vadede ödenecek 240 Milyar dolar’lık borç, yüksek enflasyon, yüksek cari açık, seçim ekonomisi sebebi ile oluşan bütçe açığı ve firmaların aşırı borçluluğu mevcut krizin doğmasına sebep olmuştur.

Artık bundan sonra güncel siyasi karışıklıkları bir şekilde “idare edip” çok hızlı şekilde aksiyon alma vakti gelmiştir. Geciken her hamle Türk ekonomisinde yaşanacak iyileşmeyi 2 kat daha geciktireceği gibi yüksek bireysel borçluluk sebebi ile toplum psikolojisini de olumsuz etkileyecektir.