Türkiye 2008 küresel krizinde betona gömdüğü paraların yarattığı suni büyüme etkisinin gerçekliği ile ne yazık ki karşı karşıya kalmıştır.

ABD Merkez Bankası 2008 yılında girilen ekonomik kriz sonrası hem kendi ekonomisini düzeltmek hem de küresel piyasayı canlı tutmak adına “ucuz para politikasını” tercih ederek Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler için büyük bir risk doğurdu.

Türkiye ise o dönem Dünya’ya dağıtılan dolarlar ile parayı hızlı dönüştürebilmek ve tabiri caizse hızlı zengin olabilmek için yüzlerce büyük inşaat projesinin temelini atarak riskli bir tercih yaptı.

Baktığınız zaman inşaat sektörü, 2 yıl içerisinde parayı ikiye katlama olanağı veren tek ve en güvenilir sektör olarak görünüyordu.

Oysa bu “aşırı” paralı dönemde yapılması gereken ucuz kaynak ile istihdam olanaklarını geliştirmek ve kaynağın bir gün kesileceğinin farkında olmaktı.

İşte ne olduysa 2014 yılının Ağustos ayında oldu. Amerikan Merkez Bankası parasal genişlemeyi durdurduğunu ilan etti( 1$= 2,10 TL )

Bir sonraki yılın Aralık ayında ise faiz artırarak dağıttığı ucuz dolarları geri toplamaya başladı. ( 1$= 2.90 TL )

Bu karar, Türkiye gibi;

· Jeopolitik konumu sebebiyle risk teşkil eden, iç siyasetinde büyük sıkıntılar yaşayan ( Fetö kumpasları, PKK ayaklanması vb.)

· Demokrasi ve hukukun üstünlüğü kavramlarında ne yazık ki geriye giden,

· Eğitim sistemi ile ilgili her yıl yeni bir düzenin oluşturulduğu, adeta her yıl sınav sisteminin değiştirildiği,

· Yatırımcı için üretimden çok inşaatı teşvik eden, yeni zenginleri yaratıp zenginlik kaynağı yollar köprüler olan,

Bol kaynağı verimli kullanamayan gelişmekte olan ülkeler için kargaşa döneminin başlangıcı oldu.

Hali hazırdaki Suriye krizi ve 15 Temmuz darbe girişimi ile başlayan OHAL süreci, yerli & yabancı yatırımcının yatırım yapma iştahını kaçırdı.

2011 yılında doğrudan yabancı sermaye miktarı 16,136 milyar dolar ile rekor kırmışken, 2017 yılında yalnızca 8,1 milyar dolar yabancı sermaye çekebilen bir ülke haline geldik.

Tüm bu yaşananların yanı sıra;

· Rusya ile yaşanan uçak krizinin ve patlayan bombaların etkisiyle turist sayısının azalması,

· Üst üste 4 yıl boyunca seçim ve referandumlar ile ülkenin seçim ekonomisin ile yönetilmesi,

· Israrla faizler üzerinde baskı kurularak iç talebin canlı tutulması,

· Üretim olmadığı halde iç talep ve düşük faizler sebebiyle ithalatta ciddi bir artış olması,

· İthalatın artışı ve üretimin aynı oranda artmaması sebebiyle ciddi bir cari açık sorunu baş göstermesi,

· Doların yükselmesi ve yanlış tarım politikaları sebebiyle enflasyon sorunun ortaya çıkması

Sebepleriyle son 1.5 senedir doların ateşi sönmeyen, TÜİK ( ne yazık ki mutfak enflasyonu daha yüksek) enflasyonu sürekli artan, özel sektör borçlanması parabolik yükselen bir ülke haline geldik.

Sonuç;

2015 – 2017 yılları arasında dolar fiyatının %50 artması, Türkiye’de yerli yatırımcı, ev hanımı, emekli Enver abi dâhil tüm mevduat sahipleri TL yatırımını dolara çevirmesine sebep oldu. Cumhurbaşkanının 2016 yılında “Dövizinizi, yastık altı altınlarınızı bozun” çağrısı ne yazık ki zenginleri biraz daha zengin etmekten, gariban Enver abinin liralarının biraz daha değer kaybetmesine sebep olmaktan başka bir şeye yaramadı.

Son 4 yılda doların 2 kattan daha fazla artmasına sebep olan tüm bu olaylar silsilesinin neticesinde, gerek yerli gerekse de yabancı yatırımcı Türk Lirasını ve Türkiye’yi yatırım yapılabilir olarak görmemektedir.

Çözüm ise aslına bakarsanız öz eleştiri yapmaktan gelecektir. Cumhurbaşkanının ilk seçildiği yıllardaki şu açıklamasını unutmamak lazım;

Bizde bir adet var, ülkede başına bir şey geldiği zaman hemen dış güçler deriz dış kuvvetler deriz. Bunlar sebebiyle biz ayağa kalkamıyoruz, kalkınamıyoruz, birliğimiz beraberliğimiz bozuluyor filan. Ancak ben buna katılamıyorum, Eğer sizin bünyeniz sağlamsa, güçlüyse bünyede olan virüs hiçbir zaman sizin o bünyenize zarar vermeyecektir.”

Bu açıklamanın yapıldığı çizgiye tekrar geri döner ve öz eleştiri yapıp, reformlar uygulamaya koyabilirsek son 4 yılda yaşadığımız sürecin yaralarını çok çabuk şekilde sarabiliriz.

Unutmayalım, dış güçler açıklaması bu ülke için her zaman en kolay bahane olmuştur.