GÜVEN, insanoğlu için birbirleri arasındaki ilişkinin sağlamlığını inşa edici en önemli dayanak noktasıdır.

Ebeveyn’in evladına, öğretmenin öğrencisine, eşlerin birbirine güveni olmadan hiçbir ilişki sağlıklı yürütülemez.

Size yalan ya da eksik söylediğini bildiğiniz bir insan ile dostluk, arkadaşlık, aile ilişkisi, iş ilişkisini nasıl devam ettirebilirsiniz ki?

Bu kişiye canınızı, malınızı ve paranızı nasıl emanet edebilirsiniz?

İnsanların, yönetimi altında olduğu mülki idare ve bayrağı altında yaşadığı devleti ile ilişkisi de aynı insanlar ile yaşadığı ilişki gibi şekillenir.

Vatandaş kendisine adaleti, sağlığı, eşit koşullarda eğitimi, gelir dengesini, güvenliği eksiksiz ve insan ayırt etmeden sunan devletine güvenir.

Ancak adaletin makam ile ölçüldüğü, eğitimin günden güne değiştiği ve en önemlisi gelir düzeninin bozulduğu bir ortam vatandaş için can sıkıcı bir durum oluşturur.

Güven insan ilişkileri kadar ekonominin de en önemli unsurudur. Vatandaş hem kendi cebinin, hem de devletinin kasasının ne durumda olduğunu son derece şeffaf bir şekilde bilmek ve öğrenmek ister.

2012 yılından bu zamana kadar açıklanan hedef döviz fiyatlarının, faiz oranlarının, enflasyon oranlarının gerçeklikten son derece uzak olması vatandaşın devletine güvenini sarsmıştır.

GAZETECİNİN O SORUSU!

Salı günü Merkez Bankasının enflasyon raporu yayınlanmış, akabinde gazetecilerden birisi şu soruyu sormuştu. “Bu enflasyon toplantısında piyasanın tahminlerine daha yakın bir enflasyon tahmini verdiniz. Daha önceki tahminlerinizde piyasa beklentilerinin çok uzağındaydınız. Bundan sonraki enflasyon tahminlerinizin gerçekleşmeye daha yakın olması ile ilgili bir planınız var mı?”

Bu soru aslında geldiğimiz vahim durumun bir portresi niteliğindeydi. Merkez Bankası, gerek yurt dışı yatırımcılar, gerekse de yurt içi yatırımcılar&tüketiciler için bir yol gösterici kurum olması gerekirken, son yıllarda giderek siyasileşen yapısıyla işlevini kaybetti.

Cevap olarak Başkan “Evet bu raporda piyasa tahminlerine biraz daha yakınsadı tahminlerimiz. Bu raporda yaptığımız değişikliklerden birisi riskler bölümü, bu bölüm dikkatlice incelenirse önümüzdeki dönem de de enflasyon raporunun önemli bileşenlerinden birisi olacaktır. Tüm olası risk faktörlerinin hangi kanallardan ppk kararlarını ve enflasyon görünümünü etkileyebileceğini ve bu anlamda ne tarz tepkiler verebileceğimizi burada paylaşıyoruz. MB tahminlerinin ve kararlarının yön gösterici olması önemli” diyerek. Bu güne kadar gerçeklikten uzak olunduğu, artık daha gerçekçi bir yaklaşım içerisinde olunacağını bildirmiş oldu.

Tabi ki burada bir diğer faktör TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerinin ne kadar gerçekçi olduğu hususudur. Son 1 ayda Domates, Patates ve meyve fiyatları, ulaşım fiyatları, elektrik-doğalgaz fiyatları, süt-yumurta ve et fiyatlarındaki artışları gözlemleseniz, zaten 1 aylık enflasyonun %15’lere yaklaştığını görebilirsiniz.

Bu sebeple Haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre son bir yıllık TÜFE %15,39 olarak açıklasa dahi, bu rakamların alt ve orta gelir grubundaki karşılığı ne yazık ki çok daha farklı olmaktadır. Dolayısıyla enflasyon rakamları, sabit gelirliler için ne yazık ki gerçeklikten son derece uzak bir konumdadır.

Özetle yayınlanan TÜİK verilerinin güvenilirliği ve Merkez Bankasının karar alıcılığındaki bağımsızlığının halk içinde dahi tartışıldığı bir ortamda, Türk ekonomisi ne yazık ki vatandaşına güven veremez hale gelmiştir.

Yapısal reformların yapılmadığı, tasarruf ekonomisine geçilmediği, mevcut resmin objektif şekilde çizilmediği her gün, Türkiye aleyhine işlemeye devam ediyor. Bir an önce doğru, güvenilir ve bağımsız ekonomi profilinin oluşturulması ve Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durgunluktan en az hasarla çıkması gerekiyor.