SORUNLAR... SORUNLAR...
Adı sanı belli bir sorunun gerçekten çözülmesini istemeyen -bazan bilerek, isteyerek bazan da derin kurnazlık içgüdüleriyle farkında olmadan- bunu mutlaka bir kişi veya zümre bağlamında tartışmaya açar. Çünkü her sorun bir veya daha fazla açık kapı sayesinde varlığını sürdürür ve varlığı sürdükçe de ya nemalanma sebebidir ya da istismara uygun durumlar/sonuçlar üretir. Eğer sorun gerçekten bertaraf edilirse ‘bizim kurnaz’ ne ile geçinecektir?!
‘Bizim kurnaz’ içimizden birisidir; bir ailenin ferdidir, iş arkadaşımızdır, iş takipçisidir, bir başka zaman öznesi değişse de o anın mağdurudur, bürokrattır, siyasetçidir ilh… Yani bugün bensem yarın sizden biridir, sizsinizdir!
Soralım; eğer hal böyle olmasaydı; her birimiz ortalıkta cirit atan ve hemen hepsi habire tekrar eden türde müzmin sorunlardan şekvâcı iken ve de her birimizin akl-ı şerîfleri tavan yapmış halde iken, istisnasız hepimiz lafzen, söylem olarak bu sorunların son bulması gerektiğinde hemfikir iken, elin oğlunun çoktan defterini dürdüğü bu sorunlarla yaşamaya mahkum olur muyduk?
Önemine binâen tekrarlayalım; yaygın bir sorun kişi ya da zümre bağlamında tartışılıyorsa bilinmelidir ki o sorunun çözülmesi istenmiyor demektir. Mesela, eğer adaletin bihakkın tesisini talep edersek ve bu gerçekleşirse, günün birinde bizden bir haksızlık sâdır olduğunda o adaletin bizim tepemize de bineceğini bal gibi biliriz. O yüzden adalet taleplerimiz olaylara, kişilere, mensubiyetlere özel adalet talebinden bir milim öteye geçmez.
Nasılsanız öyle yönetilirsiniz ya da Allah her topluluğa layık oldukları idareciyi gönderir düsturlarını ezbere biliriz ama yine de bunun menfî örneği olmaktan kurtulmak için elini taşın altına, değil koyan yaklaştıran bile yok. Biz hâlâ idareci değiştirince herşeyin düzeleceği hayalleriyle vakit kaybetmekle meşgulüz. Asıl değişmesi gerekenin kendimiz olduğunu idrak etmek ve gereğini yapmaktansa özneyi değiştirip herşeyi yöneticiye havâle etme havanında su dövmek daha serinletici gelir yüreklerimize!
İşimiz gerçekten zor! Şu koca toplumda bir avuç insanı istisna edersek, herkes cirmi, etki alanı nisbetinde yaşadığımız sorunların ya sebebi ya parsa toplayıcısı, ya gözyumucusu, ya nemelâzımcısı; velhâsıl sorunlarla bilfiil bir irtibâtı var ama lafa gelince hepimiz sorunlardan şikayetçiyiz.
Bir başka husus da şu; sorunların var olup olmadığı, neler olduğu ve ehemmiyeti konusunda da ihtilaflarımız gitgide derinleşiyor. Doğrudan kendi canını, ya da intisablı olduğu zümrenin canını yakmadığı sürece sorunları sorun eden de kalmadı. Bilhassa da bu tutum aydınlarımızın yeni türküsü oldu: Ben bir soruna sorun demem / Ucu bana dokunmadıkça…
Aydın böyle de bürokrasimiz çok mu farklı? Bu konuya ayrı başlık(lar) açmayı düşündüğüm için hızlı geçiyorum. Daha dün İstanbul Valiliği asker uğurlamada trafikteki taşkınlıklara müsaade edilmemesi için ilgili birimlere yazı göndermiş. Bu durumun en dibindeki ‘sorun babası’ nedir biliyor musunuz? Yeni bir mevzuat (kanun v.s.) vaz’edilmiş değil, yeni bir yönetmelik de sözkonusu değil; bu sorun yeni ortaya çıkmış da değil, onyıllardır herkesin gözü önünde cereyan edegeliyor. Kolluk kuvveti vardı, her imkan vardı ve gözümüzün içine baka baka bu taşkınlıklar hatta yer yer suçlar işlenegeldi. Niye? Bu kadar sene ne beklendi, niye beklendi?
Geç de olsa, ciddiyetle ve süreklilik içinde uygulanması şartıyla bu yeni tedbir için kendi adıma teşekkür ediyorum.
Hâsıl-ı kelam, şimdi elimizi vicdanımıza koyalım ve samimi muhasebesini yapalım; kamu malı yağmalamaktan, aracını hatalı ve özensiz park etmek suretiyle bir başkasını park etme imkanından mahrum bırakmaya kadar küçüklü büyüklü bir sorunun parçası olmamış kaç kişi var aramızda ki, ‘sorunlar çözülsün’ talebi sahici ve inandırıcı olsun!
İlk cümleye tekrar dönersek; yaygın bir sorun kişi ya da zümre bağlamında tartışılıyorsa, ya da esastan/ilkesel maskesi altında sadece belli kesimlerin mağduriyetleri olduğunda gündeme getiriliyor ve sâir zamanda yok sayılıyorsa bilinmelidir ki o sorunun çözülmesi istenmiyor demektir ve ister medyada, ister sosyal medyada, ister ahbap meclislerinde olsun böyle tiplerden vebâdan kaçar gibi kaçın!